Uçurtma Avcısı Üzerine

Uçurtma Avcısı
Khaled Hosseini
Everest Yayınları, 440 sayfa

Ortaokuldan beri insanın ciğerini delen bir sürü kitap okudum. Hani şu hepimizin okuduğu uluslararası kült olmayı başarmış kitaplardan; en başta Şekerportakalı, Güneşi Uyandıralım ve Delifişek üçlüsü. Ağlatan kitaplar. Ama yalnızca gözlerin dolup yaşarmasından bahsetmiyorum, göz seviyesinde ağlatan kitaplar değil; ciğer seviyesinde ağlatan kitaplar. Bizzat birinci tekil şahıs olarak kahramanlarının ağzından anlatılmış çocukluk kırıklıkları, çocukluk eziklikleri, çocuk hüzünleri. Yani çok saf hüzünler. Dünyanın, umduğu yer çıkmamasının hayal kırıklığını çocuk kalbi ile kavrayan, hayalleri daha çocukken tuz buz olan kalplerin hikâyesi. Ha, mesela benim için böyle kitaplardan biri de Amicis’in Çocuk Kalbi’dir. Bir diğeri Gümüş Patenler ve hatta Küçük Prens. (Hocamız Ali Çaylı ne iyi etmiş de bizi bu kitaplarla tanıştırmış.) 

Uçurtma Avcısı da böyle başlıyor. Afganistan’da varlıklı, soylu, sünnî ve sözü sayılan bir ailenin, annesi kendisini doğururken vefat etmiş olan biricik oğlu Emir ana karakterimiz. Koca bir malikânede babası ve aile yadigârı hizmetkârları ile yaşayan Emir’in çocukluğundan yetişkinliğinin ortalarına kadar kendi ağzından dinlediğimiz hikayesi, anlattığımız ortama bakıldığında hiç de Şekerportakalı yahut Gümüş Patenler’in o fakir ve pörsük habitatına benzemiyor. Aksine bu çocuğun yediği önünde yemediği arkasında, pek çok kişinin sahip olamayacağı nimetlere sahip. Tamam, annesini hiç göremeden kaybetmiş ama her açıdan güçlü bir babası var.

İşte sorun tam da burada başlıyor. Babası her açıdan güçlü ve “erkek” iken Emir zayıf, çelimsiz, beceriksiz bir çocuk. Üstelik futbol oynaması, çocuklarla kavga etmesi filan beklenirken o köşesine çekilip “kitap okumayı” seviyor. Babası bu durumu hiçbir zaman anlayamıyor ve oğlundan hep daha “kendine” benzemesini bekliyor. Çocuğun trajedisi hayat boyu babasına yaranmaya çalışmak, ona kendisini ispatlamak için uğraşıp didinmek, ondan takdir almaya çalışmak. Üstelik bu yolda bir de rakibi var, babasına babasından kalan sadık hizmetkârları Ali’nin Emir’den bir yaş küçük olan oğlu Hasan. Ali ve Hasan Afganistan’ın azınlıkları sayılabilecek şii inanışlı Hazara’lardanlar. Emir’in babası Ali ve Hasan’ı aralarında mezhep farkı olmasına rağmen ailenin bir üyesi olarak bağrına basmış ve Afganistan’ın genelinde Hazara’lar ezilirken, okuma-yazma öğrenemezken, onları kollayıp gözetiyor. Emir’in çocukluğu Hasan ile oynamak ve aynı zamanda bu fakir ve ezilen sınıftan olan çocuğu kıskanmakla geçiyor. Babasından gördüğü takdir ve ilgiyi de kıskanmakla tabii ki...

Yani Emir bizim kendisi için üzüldüğümüz ve hikâyeyi ağzından dinlediğimiz, trajedisi ciğerimizi yakan ana karakter; protagonist. Babası yanındayken bile kendini yetim hissedişi ile içindeki boşluğun hiç doldurulmayışı, hiç onaylanmayışı, takdir alamayışı ile kendisine acıdığımız karakter. Ama hikâye ilerledikçe antagonist in de Emir’in ta kendisi olduğunu görüyoruz. Yani negatif karakter, Emir’i üzen, ona ihanet eden, onu zorlayan kişinin, Emir’in babası değil, hep rekabet içinde olduğu, babası tarafından onaylanan Hasan da değil de yine Emir’in kendisi olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor. Çünkü Emir babası tarafından onaylanabilmek için kendisine yaren olan ve ona insanüstü sadakat gösteren arkadaşı Hasan’a ihanet edip, ömür boyunca bunun vicdan azabı ve pişmanlığını çekiyor. Bunun sonuçları Emir’in, Hasan’ın ve Hasan’ın oğlunun taa yetişkinliklerine kadar uzanıyor ve derin izler bırakıyor. Okumak isteyenlerin zevkini bozmamak için bundan sonraki olay örgüsüne ve ayrıntılarına fazlaca girmeyeceğim.

Hikâye hep bu şekilde çocukların duygularını ve kırıklıklarını anlatarak geçmiyor tabii; bir de çok acıklı bir Afganistan, Sünnî-Şii çatışması ve Taliban gerçeği var. İşte benim yazara olan güvenim burada kırılıyor. Yazar bize hikâyeyi bir Sünnî çocuğun gözünden anlatmasına rağmen bence Şii propagandası yapıyor, bir Afganistanlı’nın gözünden anlatmasına rağmen Amerika propagandası yapıyor hatta eğer biraz dolaylı incelerseniz -istemli veya istemsiz olduğunu bilemem- bir Müslüman’ın gözünden anlatmasında rağmen ateizm propagandası yapıyor. Yani sinir uçlarına ve ciğerlerine dokunurken aslında pek çok siyasî bombardımana da maruz bırakıyor okuyucularını. Tabii ki yazarlar siyasî kimliklerinden ayrı salt edebî bir karakter içinde düşünülemezler, mesela şu an bu satırları yazan ben de, yazarla aynı siyasî fikirlere sahip olmadığım için bu alt katmanlara bu kadar dikkat ettim ve gözüme battı. Sonuç olarak okuduğum bu tek eserle Khaled Hosseini için yer yer kendi kültüründen rahatsız, Afganistan’ın Orhan Pamuk’u, Fazıl Say’ı gibi birisi derim.

Uslubu harika, dili, olay örgüsü ve olayları işleyiş biçimi harika. Başlarda ağızda Şekerportakalı hissi bırakması harika. Ama ben galiba artık büyümüşüm ve kitapların insanı manipüle edebilme gücünün farkına varmışım. Bu yüzden yazarı çok oryantalist ve çok batıdan buldum. Kendisi ile ilgili ufak bir google’lama yapınca zaten uzun yıllardır Amerika’da yaşayan birisi olduğunu gördüm.

Yine bir eserini okur muyum? Bence okurum ve bence yine duygusunu ve uslubunu beğenirim ama bazı kitapların samimiyetinden şüphe etmek diye bir kurt düşüyor işte içime. Bence bu bana biraz da bilim tarihi ile ilgilendikten sonra geldi. Batının bir olup Sünnî Müslümanları cahil ve ham softa göstermesinden muzdarip olduğum için, batının İran-seviciliğinden çok rahatsız olduğum için, batının Şeriat’ı “kalaşnikof” gibi bir kelime haline getirmesinden çok huylandığım için ayrıca batının bazı Müslümanları “aydın” diye yutturup aslında kendi kafa yapısına getirdiğini görmekten de midem kalktığı için.

Hâsılı kelam bizler yani hiziplerden, savaşlardan, kardeş kavgasından ağzı yanmış Müslümanlar artık sadece ciğerimiz ile düşünemeyiz, “akıl ve nakil”in ışığında düşünmeliyiz. Zira edebiyat ciğer dağlamak bahsinde oldukça uzmanlaşmıştır ama bizim ciğerimiz asıl gerçek savaşlarda dağlanmıştır.


Yine de okuyun derim. Bizim ciğerlerimiz okumamaktan da yanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Almanya gezisi, Stuttgart ve Ludwisburg, 1.5.18

Waldorf Yöntemiyle Çocuğumu Büyütüyorum Kitabı Hakkında

Ayarlarla Oynamak, Oyuncak Müzesi-2