Waldorf Yöntemiyle Çocuğumu Büyütüyorum Kitabı Hakkında
Uzun zamandır geçen üç ayımızda okuduğum kitaplardan olan "Waldorf Yöntemiyle Çocuğumu Büyütüyorum" kitabından bahsetmek istiyordum ama hep birşeyler eksik kalacak düşüncesi ile erteledim. Çünkü bu alan bir derya ve ben Waldorf'la ilgili sadece bu kitabı okudum. İlgilileri internette biraz araştırma yaparsa Waldorf bile olabilirler. Benim burada anlatacaklarım çok genel bir hat çizmek olacak.
Başlamadan önce biraz magazin yapmak gerekirse güzellik kraliçemiz Azra Akın da yurtdışında anaokulundan lise sona kadar Waldorf sistemi ile okumuş. Ayrıca bugünlerde Nil Karaibrahimgil ve arkadaşları Beşiktaş Akaretler'deki o muhteşem binalardan birinde Waldorf sistemi ile eğitim veren bir kolektif anaokulu kurdular. Şimdi anlamışsınızdır sanırım bu konunun ve yazının ne kadar önemli olduğunu :)
Sistemin adı Waldorf tarzı eğitim ama aslında Rudolf Steiner adında 20.yyin başında yaşamış bir filozof tarafından kurulmuş. Bu amca hem felsefeci hem eğitimci hem de başta iyi bir Hristiyan ama bu işlerle yeterince uğraştıktan sonra kendi cemaatini kurmuş. Bu kısım oldukça ilgimi çekti, buna en son tekrar değineceğim.
Başlamadan önce biraz magazin yapmak gerekirse güzellik kraliçemiz Azra Akın da yurtdışında anaokulundan lise sona kadar Waldorf sistemi ile okumuş. Ayrıca bugünlerde Nil Karaibrahimgil ve arkadaşları Beşiktaş Akaretler'deki o muhteşem binalardan birinde Waldorf sistemi ile eğitim veren bir kolektif anaokulu kurdular. Şimdi anlamışsınızdır sanırım bu konunun ve yazının ne kadar önemli olduğunu :)
Sistemin adı Waldorf tarzı eğitim ama aslında Rudolf Steiner adında 20.yyin başında yaşamış bir filozof tarafından kurulmuş. Bu amca hem felsefeci hem eğitimci hem de başta iyi bir Hristiyan ama bu işlerle yeterince uğraştıktan sonra kendi cemaatini kurmuş. Bu kısım oldukça ilgimi çekti, buna en son tekrar değineceğim.
Kitap aslında tecrübeli bir Waldorf öğretmeni olan Barbara J.Patterson'ın kendi evinde kurduğu anaokulunda velilere verdiği seminerlerin yine o velilerden biri olan Pamela Bradley tarafından derlenmesi ile oluşmuş. (Yıl, 1999)
Sistemde beni en çok etkileyen kısım aslında biraz Montessori sistemi gibi çocukları günlük hayattaki işlere dahil etme anafikri. O kadar ki Barbara kendi anaokulundan çocuklara yaptırdığı bazı şeyleri anlattığında "yok artık yahu çocukları okulun hademe kadrosu olarak kullanmış" dedim. 4 yaş grubundan itibaren bulaşık yıkatma, masa kurdurma, bahçedeki otları yoldurma, taşları toplatma... Aslında bu işleri özellikle şiddete eğilimli çocukları için öneriyor, çocukların enerjilerini boşaltmak adına. Temel metodu herşeyi çocuklarla birlikte yapma ve onları günlük işlere dahil etme. Şimdi bu nasıl olacak diyeceksiniz? Nasıl ortalık batmayacak? Çocuk bu, öyle köşede durduğu gibi durur mu?!
Durmaz tabii ki :)
Efendim hanımefendinin yukarıdaki suale cevabı: düzen düzen ve düzen!
En başta kendi hayatımızı düzenleyeceğiz diyor ve hep önceden planlı olacağız. "Bugün ütü günü yavrumu buna nasıl dahil edebilirim?" diye önceden hazırlıklı olursak o enerjik çocuğu da buna dahil edecek bir kısım bulabilirmişiz. O kadar planlı olacakmışız ki yapmak istediğimiz işi bir gün önceden çocuğumuzun da kırıp dökmeden katılabileceği şekilde ayarlayacakmışız. (Mesela kitap saatinde kendimiz kitap okurken ona da önceden kitap, kalem, ortam vs. ayarlamalıydık.) Ayrıca çocuklar günleri ütü günü, çamaşır günü, ormanda gezme günü, krep günü diye zihnine kodladığında bu düzenden memnun oluyor ve kendisi de buna ayak uyduruyormuş.
En başta kendi hayatımızı düzenleyeceğiz diyor ve hep önceden planlı olacağız. "Bugün ütü günü yavrumu buna nasıl dahil edebilirim?" diye önceden hazırlıklı olursak o enerjik çocuğu da buna dahil edecek bir kısım bulabilirmişiz. O kadar planlı olacakmışız ki yapmak istediğimiz işi bir gün önceden çocuğumuzun da kırıp dökmeden katılabileceği şekilde ayarlayacakmışız. (Mesela kitap saatinde kendimiz kitap okurken ona da önceden kitap, kalem, ortam vs. ayarlamalıydık.) Ayrıca çocuklar günleri ütü günü, çamaşır günü, ormanda gezme günü, krep günü diye zihnine kodladığında bu düzenden memnun oluyor ve kendisi de buna ayak uyduruyormuş.
Bu Barbara hanım bizim ananelerimizle yaşıt birisi. O yüzden o neslin düzen anlayışını çok farkettim kitapta. Belki de haklıdır, belki de bizim karmaşık ve birbirini tutmayan, başına buyruk günlerimiz bu çocukları böyle ipe sapa gelmez yapıyordur? Sonuçta ananelerimiz o kadar çocukla nasıl baş etti de onları büyüttü?
Kitapta düzenli hayat vurgusu o kadar belirgin ki mesela çocuğun bazen anlamsızca huysuzlanmasının sebebinin bilinç altında aslında dağınık duğunuk duran oyuncaklar olabileceğini söylüyor. Çocuk sıkıntı çıkarıyorsa çocuğa gidip yapışmadan önce etrafını düzenleyin diyor.
Sonra çocuklar yanlış davranışlar yaptığında hemen panik olup müdahale etmemekten bahsediyor ki benden bundan yanayım. O yanlış davranışı vurgulayıp "yapma" demektense, davranışın adını ağza hiç almayıp çocuğu başka bir şeye yönlendirmek daha güzel sonuç veriyor. En başta o davranıştan bahsetmemekle çocuğa "Bunu yaparak benim dikkatimi çekemedin, bahsetmeye bile değmez." demiş oluyoruz. Sonrasında da aslında bunun bir yaramazlık olduğunu öğrenmemiş oluyor. Özet olarak dikkat dağıtıp çocuğu şok edici orijinal etkinlikler bulmayı öneriyor. Mesela çocuk arkadaşını mı ısırıyor? "Yapma, neden ısırıyorsun? Aaa çok ayıp!" filan demektense o davranıştan hiç bahsetmeden gidip içeriden bir elma getirmeyi ve hadi gel bunu yiyelim demeyi öneriyor.
Aklimda kalan bir diğer şey de Waldorf oyuncaklarının çok ilkel şeyler olduğu. Tamamlanmış bir oyuncağın çocuğun hayal gücünü kısıtlamak olduğunu söylüyor. Onun yerine oyuncak sepetine çeşitli kumaşlar, taşlar, kozalaklar, ahşap parçaları filan koyarsak çocuk onlarla birgün araba, birgün bebek, birgün bina, birgün bahçe yapıp daha mutlu olurmuş. Kitapta oyuncak bez bebek yapımı ile ilgili birkaç örnek de var.
Rudolf Steiner'a gelirsek; benim dikkatimi en az eğitim sistemi kadar çekti ve biraz araştırdım. Kitapta da kısaca bahsediliyor önceleri iyi bir Hristiyan olan ve teozofi yolunu benimseyen Steiner antropozofi diye felsefî ve aslında biraz da dinî sayılabilecek bir akım kurmuş. Temel amacı "Hakikat" yolunu ve "Hikmet"i arayıp bulmak.
(Antropozofi = bilim + ruhsallık) --> Aslında ne kadar da dengeli görünüyor değil mi?
(Antropozofi = bilim + ruhsallık) --> Aslında ne kadar da dengeli görünüyor değil mi?
Neden böyle bir sisteme ihtiyaç duyduğuna bakacak olursak iki büyük dünya savaşının yaşandığı dönemler ve bilim tanrılaştırılmış durumda. Bu sebeple de "ruh" ikinci plana atılmış. Steiner bu şartlar altında kendince ikisini birleştirmiş. Ruhani fenomenlerin de bilimsel yöntemlerle aynen fizikteki gibi belli bir kesinlik ve açıklıkla ortaya konabileceğini savunuyor. Daha fazla kaynak okumak lazım nasıl olduğunu anlamak için ama bir yerden sonra reenkarnasyon inancını benimsemeye kadar gitmiş. Kendi tarzında bir din ortaya çıkarmış ve bu dinin mabedi olarak da Goetheanum'lari kurmuş, Goethe hayranı imiş kendisi, bu açıdan bakınca Goetheanum ismi anlam bulmuş oluyor. Oralarda konferans, ders halkası filan yapıyorlarmış. Zamanla Hitler'in de dikkatini çekmiş Nazi düşmanı olduğu için ve peşine öldürülmesi için adamlar gönderilmiş fakat bulunup yakalanamamış.
İlk Goetheanum tam olarak böyle bir bina imiş, yanmış. Ama ikincisi hala aynı yerde; İsviçre Basel yakınlarında Dornach'ta
http://anthroposophicalsocietyindia.org/anthroposophical-society/the-goetheanum-dornach-switzerland/
İşte böyle, bence ilgi çekici bir dönem ve filozof. Ayrıca kitap özelinde bakarsak artık toplum olarak Montessori'yi de tüketip Waldorf'a yelken açmışken faydalı ipuçları aldığım bir kitap oldu. Tavsiye ederim efendim. Bir küçük hatırlatma da yapayım, bence bu kitaplar okunmalı evet ama bir yandan da "nebevî metot varken çocuğumu Waldorf'la büyütmek bana dokunuyor" demeli ve bunun için de hadis ve sünnet okumayı elden bırakmamalı.
Yorumlar
Yorum Gönder