Kayıtlar

Ayarlarla Oynamak, Oyuncak Müzesi-2

Resim
Geçtiğimiz hafta oyuncak müzesi ile ilgili bir yazı yazmıştım. O yazıda oyuncakların aslında çocuk oyalama fikrinden daha fazlasını içerdiğinden, siyaset için dahi kullanıldığından bahsetmiştim. İşbu yazıda, bu bahsi biraz daha açmak isterim. Zira iş oyun-eğlenceden öteye geçmiştir. Kalbi, zihni, fikri ayarlarla oynanmaktadır!  Müzedeki vitrinlerde oyuncakların yanında hangi döneme ait olduklarını görebiliyorsunuz ve bu sizi o dönemin sosyolojik yapısı hakkında da biraz fikir sahibi olmaya götürüyor. Uzaya çıkma yarışının olduğu dönemde uzay mekikleri, astronotlar, gezegenler; nükleer enerji propagandasının olduğu günlerde nükleer reaktör oyuncakları... Belli dönemlerde, fikrî altyapıyı oluşturmak için çalışanlar, oyuncakları bilfiil kullanmışlar yani. Bir şeyleri çocukların yani 10-20 yıl sonrasının gençlerinin, yani geleceğin beynine nakşetmek, kodlarına işlemek için. Öyle ya, oturup istediğiniz geleceğin gelmesini, gelirken yanında da sizin fikrinize uygun nesiller getirmes

İstanbul Oyuncak Müzesi-1

Resim
Geçtiğimiz pazar Ayşe ile Sunay Akın'ın yıllar boyu yurt içi ve yurt dışından topladığı koleksiyonunun geliştirilmesi ile oluşturulan Göztepe'deki Oyuncak Müzesini ziyaret ettik. Oyuncaklarin bu kadar sosyolojik, ekonomik, siyasi ayrıntılar icerecegini düşünmezdim. Bebek, araba vs gibi evrensel olduğunu düşünürdüm oyuncakların ama değilmiş. Ona sonra geleceğiz. Evet müzenin ismi oyuncak müzesi ve müzenin iddiası 3 kuşağın birlikte ziyaret edebileceği bir mekan olması. Ama bana kalırsa eğer birazdan sayacağım şartları yerine getirmezseniz daha çok büyüklere hitap eden bir yer. Siz "Aa bundan bende de vardı!" deyip, zaman tüneline girmiş gibi olurken, çocuklarınız "Ne şimdi bu, bu bana bir şey ifade etmiyor ki!" gibi fikirlere kapılabilir. Çünkü müze vitrinler içinde sergilenen oyuncaklardan oluşuyor, interaktif bir şeyler içermiyor. O yüzden bugünün çocuklarından çok büyüklerine hitap edecektir, ki bunu zaten müzeyi gezerken çocuğu sıkılıp uflayıp puflaya

Bir Yaraya Merhem Olmak

Resim
Bu aralar yağların şifalı ve renkli dünyasına girmiş bulunmaktayım. Sabit yağlar, uçucu yağlar, bunların elde edildiği bitkiler, elde ediliş biçimleri beni tahmin ettiğimden daha fazla cezbetti. Bir kimyager için güzel ilgi alanı, ama neden bu kadar geç kalmışım? Bu dünyayı üniversitede iken tanımış olmayı isterdim. Şimdi hemen eğitim sistemine yüklenesim var ama diğer taraftan eğitim veren yanım gerçekten ilgili olan öğrenci kendisi de bulurdu diyor. Velhasıl, zamanı şimdi imiş. Geçtiğimiz günlerde bir krem atölyesine katıldım. Güzel bir tarif öğrendim ama bundan da ziyade merhem ve krem ayrımını öğrenmek aydınlatıcı oldu benim için ki oldukça karıştırılan bir konu. Merhemlerde yalnız yağ fazı bulunurken, kremlerde hem yağ hem de su fazı bulunurmuş. Bu yüzden merhemler daha yoğun, dayanıklı ve kıvamlı olurken, kremler bozulmaya müsait ama sürmeye daha elverişli oluyorlarmış. İlaç olarak kullanmak istediğimiz bitkileri merhem halinde hazırlamak yoğunlukları ve uzun soluklu dayanma

Tedabir/ Tedbirler

Resim
24 Ocak 2020. Saat 20:55 6.5+ Elazığ depremi. An itibari ile 29 can kaybı, 1500 küsur yaralı. Gidenlere rahmet, kalanlara sabır selamet diliyorum. Türkiye deprem kuşağında, büyük İstanbul depremi bekleniyor ve sürekli irili ufaklı depremler oluyor son yıllarda. Ama yakın zamanda hiçbiri bu kadar yıkıcı olup, 99 depremini bu kadar andırmadığı için işi biraz gevşek ele alıyorduk sanki. Misal biz, son İstanbul depremlerinin birinde bir deprem çantası hazırlayıp kenara koyup, birkaç hafta önce ayak altında dolanıyor diye boşaltmıştık. Şimdi bu son depremle beraber, her anımızın muhtaç kalmaya yahut sona ne kadar yakın olduğunu bir kez daha idrak ettik. Ve aklımda yeniden şöyle bir liste canlandı: - Muhtaçlık yahut son bu kadar bariz ise, kalp kırma, kimseyi incitmemeye dikkat et. - Namazlarını ilk vaktinde kıl, kim bilir belki namaz vakti çıkmadan, üzerinde yerine getirilmemiş bir sorumlulukla göçüp gidebilirsin. - Her gün en az iki sayfa Kuran'ını ihmal etme. Kuran kabi

Var Mısınız "Hanım"lığı Parlatmaya?

Resim
Kadın değil hanım. Niçin? Son yıllarda “bayan değil kadın” mottosu revaçta. Teknik olarak cinsiyetlerden bahsetmek istendiğinde kullanılan iki kelime var (-dı, yani eskiden iki idi, şimdi durumlar biraz çetrefilli, neyse). Bu kelimeleri hepimiz biliyoruz; kadın ve erkek. Kişinin eşey kimliğinin ne olduğunu, cinsel özelliğini anlatan kelimeler. Tabii ki bunlar yerine kullanılan alternatif kelimeler de var ve kadınlar söz konusu olduğunda kullanılan bu alternatifler çok çeşitli arka planlar barındırıyor. Toplumda “bayan”, “hanım” veya “hanımefendi” diye anıldıklarında cinsiyet kimliklerinin bir tarafa itildiğini düşünen bir grup XX kromozomlu, feminist söyleme sahip görünen kişiler var. Bu şekillerde anılmaya oldukça tepkililer. Yani geleneksel toplum bir cinsiyet biçimi olarak açıkça kadın demeyi “ayıp veya mahrem” olarak görüyormuş da bunun için kadının kadınlığını dile getirmeye utanıyor ve daha kibar, uygun, örtülü olacağını düşündüğü için bayan, hanım gibi kelimeler kulla

Söz mü?

Resim
Kelimelerden korkar mısınız? Sözden yani. Ben çok korkarım. Çünkü her şey bir söz ile başlar. Zincirleme reaksiyon başlatıcısı gibi, başlatıcıdır söz. Kutsal kitaplar bile "Önce söz vardı" der. Bir söz ile girilir İslam'a, bir söz ile de çıkılıverir. Savaş başlatır, savaş bitirir. Yunus Emre boşuna dememiş: Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz O kadar önemli bir söz. Değiştirir, dönüştürür, yayılır, kaplar. Söz mayalar, döller, çoğaltır yani üretir. Bunun için de eski uygarlıklarda sözler için logos spermatikos denmiştir. Sperma yani dölleyen, gebe bırakan söz. Bir söz nelere gebe? İçimdeki Çocuk adlı sergiden Ağzımızdan çıkan her söz çok önemli. Neleri çoğaltıyoruz, neleri çağırıyoruz? Eskiler bir şeyi 40 kere söylersen olur derler. Alın işte, yine söz. Yeniler, Secret felsefesi mesela, çağırdığın sana gelir der.

Binalar Denizinde Yeşil Adalar: Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi ve Hayallerim

Resim
Bu aralar bilgisayar başına oturmam biraz zor oluyor. Ya evde olmuyorum ya da evde yazı yazacak vakit bulamıyorum. Annem "ev işleri ancak evden çıkınca biter" der. Evde durduğum her saniye yeni bir iş bulabilirim. Dışarı çıkmak filan diyorum ama henüz daha öyle evde iş varken dışarı çıkıp, bir kafede yazı yazacak kıvama gelmedim :) Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi Evde durmadığım zamanlardan birinde keşfettiğimiz yeni bir yavru oyalama tesisi, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi. Bahçe, kendisini yavru oyalama tesisi olarak sınırlandırdığımızı duysa eminim üzülürdü çünkü çok daha fazlası.  1995 yılında Ataşehir, Ümraniye otoyollarının ortasında kurulmuş bu bahçe. Tekfen Holding'in kurucusu Ali Nihat Gökyiğit, eşine bir hatıra ormanı yaptırmak için yola çıkmış fakat 2002 yılına gelindiğinde plan değişerek bir botanik bahçesi inşasına karar verilmiş.  Bilimsel bir şekilde ilerlenerek Türkiye florasında yer alan endemik bitkiler ve süs bitkileri dikilmiş, çeşitli göste